30 Mart 2016 Çarşamba

Amerika / Central Park notları

New York'a kadar gidip Manhattan'ın kalbimde bulunan Central Park'ı görmemek, duymamak, orada bir ağaç altında piknik keyfi yapmamak asla olmazdı dedik, sincapların keyifle dolaştığı çocukların parklarda sevinç çığlıkları atarak oynadıkları bu güzel parkta biz de keyifli anlar yaşadık :)
Central Park yıllık 25 milyon ziyaretçi sayısıyla ABD'nin en çok ziyaret edilen kent parkı olup aynı zamanda parkta çekilen filmler sayesinde de dünyanın en ünlü şehir parkıdır :)







29 Mart 2016 Salı

Bangkok notları

Evlilik mevsiminin açıldığı şu günlerde yeni evlenecek çiftler için düğün kadar önemli bir diğer konuda çıkacakları balayı tatilidir... Bu noktada belki birilerine fikir verir diye sizlerle üç sene önce sevgili kocişle gerçekleştirdiğimiz balayı tatilimizi paylaşmak istiyorum...
Öncelikle belirtmek isterim ki fotoğraflar eski compact makinem ile çekildiğinden kalite açısından çok iyi değil lütfen idare edin, bir diğer belirtmek istediğim konuda şudur ki, malum bu bir balayı tatili olduğundan biz koçişle hep birbirimizi çekmişiz maalesef bizi ayıklamaya çalıştım ama bizi çıkarınca fotoğraflardaki manzaralar özelliğini kaybediyordu bu nedenle fotoğraflarda bol bol bizleri göreceksiniz şimdiden kusura bakmayın :)
Balayı tatilimiz için 2 hafta gibi uzun bir zaman dilimi ayırarak yolculuğumuza Tayland'ın başkenti Bangkok ile başladık, Bangkok'ta geçirilen 3 günün ardından rotamızı uzakdoğunun incisi Phuket adasına çevirdik, Phuket adasında geçirilen 7 günün ardından, Malezya'ya oradan da macera dolu bir tren yolculuğu ile Singapur'a geçerek 14 günün sonunda kendimizi Singapur-İstanbul uçağında buluverdik. Tatilimiz çok uzun olduğundan ve gezdiğimiz yerleri detaylı anlatabilmek adına Uzakdoğu notlarını birkaç posta anca sığdırabileceğim sanırım...
İşte Uzakdoğu turumuz başlıyor, arkanıza yaslanın ve fotoğrafların tadını çıkarın :)

Uzakdoğu turumuz Tayland'ın başkenti Bangkok ile başladı. Bangkok ile ilgili yaptığımız araştırmalar sonucu şehrin çok kötü koktuğuna dair okuduğumuz bilgiler vardı. Bunu bir türlü anlayamamıştım bir şehir nasıl ve ne kokabilirdi ki, neyse bunu anlamam uzun sürmedi Bangkok'ta havaalanından çıktığınız anca üzerinize nemli hava ile birlikte pis bir koku yapışıyor. Bu kokunun tek nedeni ise evlerinde yemek pişirmeyen sevgili Tayland halkı :) evet yanlış okumadınız Bangkok'ta evlerde yemek pişmiyor yemekler her evin önünde cadde kenarlarına kurulmuş olan barakalarda pişiriliyor dolayısıyla aşırı baharatlı olan tüm yemek kokuları da şehri kaplıyor. Bu rahatsız edici koku sadece gideceğiniz alışveriş merkezlerinde ve otelinizde yakanızı bırakıyor, onun dışında gittiğiniz yerde peşinizde değil gayet "üzerinizde", ama allahtan koku alma sistemimiz güzel çalışıyor ve 10 dakika sonra burnunuz bu kokuya alışmış olarak gezmeye devam edebiliyorsunuz :)
Bangkok'ta ulaşım özel araçlar, otobüsler ve tuktuk denilen pazarlığa inanılmaz açık taksilerle sağlanıyor. Zaten Bangkok'taki bu pazarlık kavramı her alışverişte pazarlık yapmayı seven biz türkler için geliştirilmiş sanki :) taksi şoförüne bir yer soruyorsunuz ne kadara götürürsün diye o size örneğin 100 Baht diyor, siz 20 Baht diyorsunuz ve büyük ihtimalle gideceğiniz yere maksimum 40 Bahta gidebiliyorsunuz :)


Bangkok ucuz alışveriş için gerçekten cennet gibi bir yer hele ki benim gibi uzakdoğuya has desenleri ve modelleri seviyorsanız boş bir valizle yola çıkanızı tavsiye ederim :) Bangkok'un bir diğer önemli özelliği de Budizmin bir yansıması olarak sokakların her yerinde bulunan irili ufaklı Budalar ve onlara sunulan yiyecek, içecek ve çiçeklerdir. Zaten Bangkok'u Bangkok yapan tarihi mirası ve dokusuda bu inançla şekillenir...
Bangkok'taki ilk günümüz alışveriş merkezlerini gezip etrafı tanımaya çalışarak geçti, ilk günün akşamında tamamen yerel ürünlerin satıldığı Lumpini Night Bazaar adlı gece pazarına gittik, U şeklinde yerleştirilmiş dükkanların orta noktasında genç grupların performanslarını sergiledikleri sahneyi gören süper bir açıkhava barı vardı. Oradaki fotoğraflarımız çok bulanık olduğundan eklemeyemedim kusura bakmayın :)


Bangkok'taki ikinci günümüzü tamamen tarihi ve kültürel bir geziye ayırdık ve elimizde haritamız tuktukçularla pazarlık ede ede yollara düştük :) ilk durağımız şehrin içinden geçen Kwai nehrinde yaptığımız tekne turuydu...

Kwai nehri, aslında üzerinde pazar kurulan ve halkın ürünlerini teknelerde sattıkları bir pazar nehri... Biz turumuza başladığımızda saat henüz çok erken olduğundan daha pazar tam olarak açılmamıştı ama gördüğünüz gibi yakaladığımız bir pazarcı amca ile hemen pazarlığa tutuşmuşum bile :)


Nehir turumuzda yol üzerindeki hayvanat bahçesi ziyaretimiz için durduk, yine burada da fotoğraflarımız çok bulanık olduğundan maalesef yer veremedim ama neden bulanık diye sorarsanız bu hayvanat bahçesi yılan ve timsah açısından oldukça boldu ki ben korkudan fotoğraf çekmek için konsantre olamıyordum :) Aşağıda teknemizi kullanan abi ve kociş görülmekte, diğer karede de teknemiz. Buarada ayaklarımızın yanındaki bira şişelerine dikkatinizi çekmek istiyorum çünkü gerçekten Bangkok'ta inanılmaz bir alkol özellikle de bira tüketimi var.
Tayland'a gidip oranın meşhur masajlarından da bahsetmemek olmaz herhalde :) tamam itiraf ediyorum tabi ki her çeşit masajlarını denemedim ama yaptırabileceğim tüm masajlar içinde en çok hergün yaptığımız yürüyüşlerin sonunda kendimizi attığımız masajcıdaki ayak masajını sevdim. Masaj dediğin kesinlikle böyle birşey olmalı ve insanı böyle rahatlatmalı :) Masaj kısmını hızla ve fazla detaya girmeden geçip hemen kültür turumuza devam ediyorum :)

Kültür turumuz Bangkok'un en önemli yapılarından biri olan Wat Pho yani Yatan Buda ile devam ediyor. Yatan Buda'ya ulaşmak için böyle eğlenceli ve renkli yapıların olduğu bir bahçeden geçiyorsunuz ki fotoğraflardan da anlayacağınız üzere biz kocişle bu heykelleri taklit edeceğiz diye çok eğlendik :)

Ve işte karşınızda heybetli görüntüsü ve ihtişamıyla duaların edildiği, dileklerin dilendiği ve içeriye başınız örtülü bir şekilde girebildiğiniz 46 m. uzunluğunda ve 15 m. yüksekliğindeki Yatan Buda...


Yatan Buda ziyaretimizin ardından çıktığımız sonu gelmez merdivenlerin ardından çıktığımıza değdi ve süper bir Bangkok manzarasıyla karşılaştık

Şimdi de inanılmaz mimari yapılarıyla ve heykelleriyle görenleri büyüleyen Grand Palace'dayız. 1782 yılında inşa edilen bu kompleks 100'den fazla ayrı binadan oluşmakta, geleneksel Tayland mimarisinin en güzel örneklerinin görülebildiği Grand Palace'a girişte de kısa kol ve şorta izin vermediklerinden kocişe bir eşofman bana da bir gömlek ve pantolon verdiler.


Grand Palace'ın karşısındaki Wat Traimit yani içinde 5.5 ton ağırlığında saf altından yapılmış olan Golden Buda'nın mekanı da bir sonraki ziyaret yerimizdi. Önünde sürekli oturan bir budist tarafından korunan Golden Buda'nın yakınına geçmek yasak :)



Bangkok turumuzun bir diğer ve son kültürel yapısıda Black Buda oldu. Eskiden gerçekten siyah olan bu buda tapınak koruma altında olduğundan sarı yaldızlarla kaplanmıştı ya da bize öyle söylediler bilemiyorum :)

Yaptığımız alışverişin, yürümekten ayaklarımıza inen karasuların ardından dinlenmek ve bol bol denize girmek için rotamızı Phuket Adası'na çevirdik...



28 Mart 2016 Pazartesi

Barselona notları

Gezi notlarımız İspanya'nın ikinci büyük kenti Barselona ile başlıyor :)
İspanya'nın Akdeniz kıyısındaki en önemli liman ve ticaret merkezi olan Barselona, kendine özgü kültürü ve güzelliğiyle ünlenmiş, Gaudi'nin başını çektiği modernizm akımıyla planlanmış büyüleyici bir şehir benim için...






Oldukça düzenli ve temiz bir şehir olan Barselona'yı ve buradaki muazzam mimari yapıları gezmek için üzeri açık günlük tur otobüslerini şiddetle tavsiye ederim, zira biz yürüyerek gezmeyi denedik ve günün sonunda pilimizi iyice bitirdik :)
Bu modern şehre gitmişken bisikler kiralayarak gezmeyi de sakın unutmayın...








Mimari yapıları başka postlarda anlatacağımı belirtirken Barselona'ya gitmişken buz gibi bira yanına kendilerine özgü ev yapımı kocaman patates kızartmalarından yemeyi ve tabii ki kırmızı şarap eşliğinde birbirinden lezzeti tapaslarının tadına bakmayı unutmayın. En ünlü meyve şarabı Sangria'yı tatmayı, birbirinden leziz ve ekonomik deniz mahsüllerini keşfetmeyi de atlamayın :)



Bir de mevsimi uygun ve mayonuzu götürmeyi unutmadıysanız da şu güzelim sahilde bir deniz havası olmadan dönmeyin derim :)